Ana içeriğe atla

Bahara Selam ama Mevzu Yük

Bugün eve "söyleyemediklerimi" götürdüm yüküm kapıdan bile geçemedi. Ne bunlar diye komşularım sordu "ondan bir hediye" dedim. Her gün bohça yapıp taşıyordum. Gidip geliyordu artık her yere benle. Kimi kitap, kimi fikir, kimi linguistik bir delil... Yürüyüşüm bir hantallaşmış sesim yorgunluğun titrek sedasında paylar alır gibi dilimden akmıştı. Masalar dolusu sözcükten bir haykırış esintisiydi vuku bulan harmoni. İçinde kendi sesimi seçmeye başladıkça farkında olduğum anı yaşamaya başladım.

 

Zihnimde yaşattığım şeyler ondan bana yansımış tiratlar ile güçlendi. Kitabım artık onlarca cilt, linguistik delillerim sağlam sesim yorgunluğu kaybetmiş enerjisine kavuşmuş mekanik bir sistem. Masalarda hayat buldum, kahvem baharın müjdecisi ilk cemrenin düşmesi gibi mideme aktı. Ateşin üstünden atlar gibiydim masa aralarından geçerken hedefim hep fikri izdüşümüme nail olan masam olurdu. Bana ait olan, beni bir yere ait kılan yüce masa. Formel ve maddi nedeni belli olsa da ereksel nedenine her gün yeni bir anlam ekliyorum. O maddeler çoğaldıkça sandalyelerde oturmak bir sahneye dönüşüyor. Fark ediyorum o an, benim sahnem masa sandalye dolu mekanlar, belediye bankına benzeyen çardaklar. O an gözüm bir ekranda olur veya kitapta. Veyahut dilim bir sohbetin nesnesi...

 

Yüklerim işte burada kabarcıklanıyor, dönüşüyor. Yeni adalarda gezerken söylemediklerim artıyor. Ona koşuştursunlar isterken bir olimpiyat havası olsun ortak düşelim derken, iki yabancının bir partideki ortak dansını sunuyoruz. Yüklerim bu dansta hareket ederek bütün vücudumu dolaşır sigara dumanı gibi belirsiz hareketler yapar. Entropisi artar. İhtimaller çoğalır ve bu artan ihtimaller arasında yükümün altında ezilen sadece ben olurum

 

Söyleyemediklerim bir rekabet ortamında ezici bir çoğunluk, söylediklerim azınlık. İşte yükü bu azınlık oluşturuyor az ama çok kudretliler. Bir hüzün bestesi yapacak kadar yetenekliler.

 

Söylemlerdeki azınlık ve çoğunluklar... Pastanın büyük kısmına çoğunluklar düşer, ukdeler bazen tek dilim etmez. Ama aynı zamanda tek kalan pasta dilimi ne kadar güzel gelirse öyle tatlı gelir bu ukdeler. Pasta çokken bir anlamı olmaz bir sürü dilim varken insan keyif almayı unutur. Kalan tek dilimin en güzel dilim oymuş gibi gelmesinin de sebebi budur. Ulaşılması zor olan her zaman daha güzeldir. Bu güzellik yük olsa da, insana acı verebilir. Tabakta çok durursa veya yavaş yenirse, mideye gitmesi günler sürerse o zaman zorlaşır bu keyiften değer elde edebilmek.

 

Bayatlamak, formunu kaybetmek zamana içkin bir şeydir. Zamanla her şey değişmeye açık, değişenler arasından seçim yaparak ona yeni keyfiyetler adamak kaçınılmazdır. Yüktür bu seçimler. Küflenen bir parçayı kesip üstüne, yeni, taze olanı eklemek gibidir. İnsan ki bu parçaları eklemeye devam etmezse hayatın akışından, yükünün değerinden mahrum kalır. Mükellef olduğu yükten yabancılaşır ve ona karşı düşmanlık besleyerek bir küfre düşer. Masalar arasından geçerken ve masaya ulaşıp yeni formlara kucak açarken bu yükün aslında kıymetini bilmelidir. Söylemediklerinden kalan parçalar ile oluşturduğu dünyayı kötü bir yük değil, taşıdıkça güçlendiren ve bir sonraki yüke hazırlayan bir deneyim süzgeci olarak yorumlamalıdır. Şimdi baktığımız zaman memnun muyuz bu yüke, bence memnun olmalıyız. O olmasa nasıl bir yaşam inşa eder canlılığımıza bir hediye verirdik. Yükler, insana aitlik sunar. Yeni bir kitap, fikir, dil, felsefe ya da başka bir eylem tanıtır. En önemlisi yükler zıt kutuplardan da meydana geldiği için hep bir akış, hep bir öğrenim, hep bir vazgeçiştir.

 

Bu yükler bana öğretti ki, insandan vazgeç kitap kalsın. İnsandan vazgeç fikir ve felsefe kalsın. İnsandan vazgeç dil, söz kalsın. İnsandan vazgeç ki kendinden vazgeçme. İyisiyle kötüsüyle yükün sana her şeyi gösterecek sen sadece kendini tanı, bil. Sarmaşık gibi çoğalacak bütün yollar seni bir yere davet ediyor. Senin bir parçanı tutuyor. Herkes kendi parçasına kavuşmak ister, yükünün bir parçasını takip ederek. Başka bir yüke geçer, bıraktığı kalır ve sadece gülümseme ile hatırlanmalıdır.

 

İnsan yüklerin en ağırı iken kıymetlilerin bıraktığı hafif yükler ile yaşamaya çalışıyorum. Fikri yükünü, kitabi, felsefi yükünü, dil söz yükünü bırakıp giden herkese teşekkür ediyorum. Beni bu yüke layık gören kişilere borcumu umarım çok iyi bir şekilde ödeyeceğim. Bana teklif edene mükellef olmakta inşallah iyi bir örnek olacağım.


Teklif Nedir?





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ufuksal Koordinat Sistemi ve Parametreleri

Tarihte, gözlemciyi, gökcisimlerini, Güneş'i ve gökadamızı temel alan birçok koordinat sistemi olmuştur. Biz bu yazıda Ufuksal Koordinat Sistemini tanıyacağız. 

Türk Sanat Tarihinin İncisi: Yeniler Grubu (Liman Ressamları)

  Sanat ve toplum arasındaki bağ kültürlerin boy gösterdiği her coğrafyada neredeyse tartışma konusu olmuştur. Bireyi, yalnızlığı, soyut düşünceleri tuvale döken birçok akımın rüzgarında akıp gidenler olarak; bazı toplulukların da halkın arasına karıştığını ve oradan kesitler işlediğine şahit oldukça bu bağın ne kadar kuvvetli olduğunu gördük. Bu bağın Türkiye’deki ayak sesleriyse Yeniler Grubuydu.(Liman Ressamları) Turgut Atalay - Balıkçılar Yeniler Grubu, 1940 yılında Leopold Levy’nin öğrencileri tarafından kurulmuş bir ressamlar topluluğudur. Nuri İrem, Avni Arbaş, Selim Turan Abidin Dino, Nejad Devrim, İlhan Arakon, Ferruh Başağa gibi sanatçıların dahil olduğu bu oluşum resim sanatının toplumcu gerçekçi ayağı olarak nitelendirilebilir. Özellikle, 2. Dünya savaşı yıllarına denk gelmeleri sanatlarında kullandıkları ana düşünceyi büyük ölçüde etkilemiştir. Toplumların şekillenmeye başladığı bu dönüm noktasında toplumdan beslenmeleri de onları farklı kılan başka bir öğe olmuştur. N...

Strabon ve Yanık Ülke

Coğrafyacı Strabon'un Gözünden Manisa Kula