Ana içeriğe atla

Paradigma Hominis et Aequilibrii

Hayatımıza giren insanlar, sadece girmekle kalmaz; onu inşa da ederler. Bu inşa sürecini Kuhn'un paradigma kavramına benzetiyorum. Bir bunalım döneminin ardından insan, yeni bir düşünce dünyası arar ve bunu en iyi sunan kişi galip gelir. Bu kazanç bir devrimle başlar. Ardından olağan duruma geçilir.

Artık güncel problem, yeni bir çözümle tanışmış ve ortadan kalkmıştır. İnsanın ihtiyacı her yaşta değişir. Bazen ihtiyacı olan şey şarkılardır, bazen felsefedir; nihayetinde ise somut bir yönelim vardır. Bu, karşıdaki rol model ile mümkün olur.

Hayatım bir spektrum olsaydı, birçok dalga boyuna ev sahipliği yapardım. Yükselişler ve düşüşlerle dolu bir grafikte iyi bir özet sunardım. Burada belki insan doğasını tartışmak gerekebilir: Karmaşık duran ama bilimle açıklanabilen bir yapı. İnsanın insana duyduğu ihtiyaç. En yakın akrabası, onun gibi düşünen, konuşan; DNA olarak da en yakın tür.

Benim insana duyduğum ihtiyacı yoğun tutan bir sevgi var. Bir şeyleri sevmem, kendimi ona adamam, o konu hakkında konuşma hissine kapılmam, bir insan figürü ile birleşiyor. O an, mesabesini ölçemediğim bir hayal dünyasında, gerçek ağacından meyve toplamam gerektiğini fark ediyorum. Bu meyve, baharda olmamıza rağmen portakal olacak. Portakal ağacı, "Ebedi Hoş Kokulu Ağaç" olarak Japon hikayelerinde yer alır. (Deniz Gezgin 2021; s. 262)

Paradigma değişimi yaşatan her insan, portakal ağacının bu güzel yanını yansıtır. Çünkü ebedi bir yanı vardır; onun üstüne ekler bir sonraki.

Benim paradigmalarım, onların başkahramanı insanlar. Yarısı gitti, diğer yarısı ise yakın bir vedanın sessiz çanlarının altında kum saatlerini çeviriyor. Kumlar hareket ettikçe, bende bıraktıklarına şahit oluyorum. İnsan, sevdiğinin gidişini anlayınca, kendisinde neler bıraktığına şahit oluyor.

Şahitliğim kendime, paradigmalara, portakal ağaçlarına ve kum saatine. Bu dörtlü arasında süregelen hayatımda alıştığım tek şey "sıradaki gelsin" mottosu. Bu dördü arasındaki denge beni mutlu eder. Şayet kendimden parçalar koparsa veyahut bir paradigma kalmaması kadar çok hüküm sürerse, o an buhran başlar. Her şeyin dozunda olması gereken bir dörtgende, şu an için yaptığım tek şey, kenarlara daha hafif çarpmak ve tepkiyi minimumda tutmak.

Bugünkü yazı, biraz insana verilen değerin bizi nasıl değiştirip duygu durumlarına soktuğu ile ilgiliydi. İnsan, yine kendisini buluyor; önemli olan dengeyi yitirmemek. Turgut Uyar'ın Denge şiirini bitirdiği mısra ile veda etmek istiyorum:

"Benim dengemi bozmayınız."




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ufuksal Koordinat Sistemi ve Parametreleri

Tarihte, gözlemciyi, gökcisimlerini, Güneş'i ve gökadamızı temel alan birçok koordinat sistemi olmuştur. Biz bu yazıda Ufuksal Koordinat Sistemini tanıyacağız. 

Strabon ve Yanık Ülke

Coğrafyacı Strabon'un Gözünden Manisa Kula

Bahara Selam ama Mevzu Yük

Bugün eve "söyleyemediklerimi" götürdüm yüküm kapıdan bile geçemedi. Ne bunlar diye komşularım sordu "ondan bir hediye" dedim. Her gün bohça yapıp taşıyordum. Gidip geliyordu artık her yere benle. Kimi kitap, kimi fikir, kimi linguistik bir delil... Yürüyüşüm bir hantallaşmış sesim yorgunluğun titrek sedasında paylar alır gibi dilimden akmıştı. Masalar dolusu sözcükten bir haykırış esintisiydi vuku bulan harmoni. İçinde kendi sesimi seçmeye başladıkça farkında olduğum anı yaşamaya başladım.   Zihnimde yaşattığım şeyler ondan bana yansımış tiratlar ile güçlendi. Kitabım artık onlarca cilt, linguistik delillerim sağlam sesim yorgunluğu kaybetmiş enerjisine kavuşmuş mekanik bir sistem. Masalarda hayat buldum, kahvem baharın müjdecisi ilk cemrenin düşmesi gibi mideme aktı. Ateşin üstünden atlar gibiydim masa aralarından geçerken hedefim hep fikri izdüşümüme nail olan masam olurdu. Bana ait olan, beni bir yere ait kılan yüce masa. Formel ve maddi nedeni belli olsa da ere...