Ana içeriğe atla

Kültürel Mirasın Çok Katmanlılığında Zeyrek Cami

İstanbul, en erken MÖ 600.000 yılına kadar götürülebilecek şekilde insan topluluklarına ev sahipliği yapmıştır. Yarımburgaz Mağarasındaki insan izleri buna örenktir. Fikirtepe’de Neolitik yerleşim yeri (MÖ 6500) İstanbul’un bilinen en eski inasan izlerini de barındıran bir başka örnek olmuştur. Bu insanlar, avcı-toplayıcı bir yaşam sürüp, çanak çömlek ve kemikten aletler yapmışlardır.  Traklar şimdi Avrupa kıtası dediğimiz Trakya bölgesinde yaşamışlardır. Savaşçı, örgütlü bu kabile aynı zamanda at yetiştiriciliği de yapmıştır. Özellikle Silivri ve Çatalca bölgelerine yerleşimleri dağılmıştır. 

Bu kabile tarzı oluşumlardan sonra İstanbul’un bir şehir olarak kurulması MÖ 660’lara dayanır. Megaralı Byzas tarafından ve Byzantion (Byzantium) olarak kurulan şehir Tarihi Yarımadada konumlanmıştır. Boğazın girişinde olması ticareti kontrol etmek açısından da önemli olmuştur. Megaralılar Yunan koloni medeniyetinin İstanbul’daki ilk temsilcileridir ve ekonomileri balıkçılık ve boğaz geçişlerinden alınan vergiler ve ticarete dayanıyordu. MÖ 513 ile MÖ 478 tarihleri arasında Pers hakimiyeti söz konusudur. İskit seferi sırasında Darius’un trakyayı kontrol etmesi ile Byzantion Pers hakimiyetine girmiştir. Şehirde garnizon bulunduran Persler, yerel yönetimi bu şekilde devam ettirdi. MÖ 478’de Atina-Delos birliği şehri tekrar aldı. Byzantion Atina liderliğindeki Delos birliğine katıldı. Atina devleti burada vergi, ticaret kontrolü ve siyasdi müdahalelere devam etti. Peloponez savaşı sırasında Spartalı komutan Lysandros tarafından şehir ele geçirildi. 

Kısa süreli Sparta yönetiminin ardından MÖ 404 ile MÖ 340 yılları arasında şehir tekrar bağımsız bir polis oldu. Bu dönem boğaz ticareti açısından zengin bir dönemdi. MÖ 340 yılında II. Filip şehri kuşatmaya çalıştı fakat başarısız oldu. Daha sonra Büyük İskender döneminde, Byzantion yarı bağımlı bir şehir olarak Makedon etkisi altına girdi. İskender’in ölümünden sonra şehir Diadok savaşlarının etkisinde kaldı. Şehrin Roma ile ilişkilerinin MÖ 196’da başlamasıyla birlikte daha sonra gelişen ilişkiler neticesinde MÖ 76’da Byzantion Roma’ya tamamen bağlandı. Şehir, Roma için stratejik bir nokta olması itibariyle büyük önem kazandı. Şehir gelişmeye devam etti, surlar onarıldı, ekonomik ve kültürel cazibesi sebebiyle nüfus arttı. 

Artık milattan sonraya geçtiğimizde Bizans İmparatorluğu ile karşılaşmaktayız. İstanbul’a en uzun hâkim olan medeniyet Bizans İmparatorluğudur. I. Konstantin 330’da Byzantion’u Yeni Roma (Nova Roma) olarak yeniden kurdu fakat şehir Konstanopolis adıyla tanındı. Büyük saray, hipodrom, forumlar kiliseler (Özellikle Ayasofya) yapıldı. Şehir, Roma’nın doğudaki başkenti ve hristiyanlığın merkezi oldu. Bizans döneminde şehir siyasi ve kültürel olarak birçok gelişmeye sahne olmuştur. Justinianus kanunlar çıkartmıştır, döneminde Ayasofya inşa edilmiştir ve Nika isyanları çıkmıştır. İkonoklazm adı altında özellikle 726 ve 843 yılları arasında dini ikon tartışmaları baş göstermiştir. Şehir, 1204 ile 1261 yılları arasında IV. Haçlı seferleri sırasında yağmalanmış, Laskaris hanedanı İznik’e kaçmıştır. Palailogoslar döneminde şehir terkar alınmış, restorasyonlar yapılmıştır ancak ekonomi de güç kaybetmiştir.

11 asırlık Bizans dönemi, Fatih Sultan Mehmed’in fethi sonlanmış ve İstanbul için yeni bir defter açılmıştır. Konsantinopolis adı kullanılmaya devam etse de yaygın ad İstanbul haline geldid. Osmanlı zamanı İstanbul, çok dinli, kültürel olarak çeşitli, birçok etkin unsur barındıran bir merkez haline geldi. Fatih döneminde, Topkapı Sarayı’nın temeli atıldı. Kanuni döneminde, Süleymaniye cami inşa edildi. İstanbul’un nüfusu 500.000’e ulaştı. Mimar Sinan bu döneme eserleri ile damga vurdu. 17-18. Yüzyıllarda, Lale Devri, Batılılaşma ve Boğaziçinde yalı kültürünün başlaması önemli hadiseler olarak gösterilir. 19. yy ile birlikte tanzimat dönemi başlamış, modern belediyecilik ile birlikte köprüler (Galata Köprüsü), tramvaylar yapılmış, eğitimde modernleşmeye geçilmiştir. 1923 ile Türkiye Cumhuriyeti başlamış, İstanbul başkent olmasa da kültürel, ekonomik ve ticari merkez olma özelliğini korumaya devam etmiştir. 1950’lerde kırsaldan şehrie göçün başlamasılya şehrin nüfüsü milyonları geçmiştir. İki kıtayo birbirine bağlayan ilk köprü 1973’te yapılmıştır (Boğaziçi Köprüsü). İstanbul günümüzde de bu önemli merkez olma halini korumaktadır.

İstanbul’un bu çok katmanlı kültürel basamaklarını somut bir şekilde gösteren miraslar da bulunur. Özellikle Ayasofya bunun en çok bilinen örneğidir. Justinianus döneminde yapılan Ayasofya şu an Cami olarak müslümanların ibadetlerini gerçekleştirdiği önemli bir yapı olmuş ve olmaya da devam etmekdedir. Ayasofya gibi bu kültürel basamakta önemli unsulardan biri de 12. yy’da Bizans’ın Komnensos hanedanı tarafından Pantokrator Manastırı olarak inşa edilen ve İstanbul’un fethedilmesiyle birlikte camiye dönüştürülen (Fatih dönemi birçok kilise ve manastır cami’ye dönüştürülmüştür) Zeyrek Camidir.

Zeyrek Cami, Bizans’tan Osmanlıya ve en nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar uzanan ömrü neticesinde kültürel, mimari ve çevresel özellikleriyle dikkat çekici bir yapı olmuştur. Bu yazıyı, Zeyrek Cami’yi kültürel, mimari ve çevresel özellikleriyle ele alıp, kiliseden camiye dönüştürülme sürecinden bahsettiken sonra kişisel bir albüm ile noktalamayı hedefliyorum, keyifli okumalar.


Zeyrek Cami’nin Kültürel Özellikleri

Zeyrek Cami (eski adıyla Pantokrator Manastır Kilisesi), İstanbul'un Fatih ilçesinde, Haliç'e hâkim bir noktada yer alan ve Bizans ile Osmanlı dönemlerinin kültürel katmanlarını barındıran önemli bir tarihi anıttır. Mimari ve kültürel önemi göz önüne alındığında, Ayasofya'dan sonra İstanbul'da ayakta kalan en büyük Bizans dini yapısıdır. Yapı, 1986 senesinde UNESCO tarafından Dünya Mirası listesine dâhil edilmiştir.

Zeyrek Cami, Komnenos Hanedanı hükümdarlarından II. İoannes Komnenos'un eşi Macaristanlı İmparatoriçe İrene tarafından Pantokrator Manastırı'nın kilisesi olarak M.S. 1118 ile 1136 yılları arasında inşa ettirilmiştir. Aslında birbirinden farklı üç yapının bir araya gelmesiyle oluşan bu kompleks, Orta Bizans mimarisinin İstanbul'da ayakta kalan en iyi örneği olarak kabul edilir. Bu üç ana yapı, Pantokrator İsa Kilisesi (Güney Kilise), Meryem Ana'ya adanan Kuzey Kilise ve bu iki kilisenin ortasında yer alan Baş Melek Mikail'e adanmış Mezar Şapeli'dir. Kompleksin inşasına başlayan Kraliçe İrene, projeyi bitiremeden vefat etmiş ve iki kilise arasına gömülerek burası imparatorluk ailesine ait bir mezar şapeli haline gelmiştir. II. İoannes Komnenos da buraya gömülmüştür. Yapı, aynı zamanda bir tür Hıristiyan külliyesi işlevi görmüş; bünyesinde şapel, kütüphane, hastane, göz sağlığı merkezi ve yaşlılar evi bulundurmuştur, ancak bu ek binalar günümüze ulaşamamıştır.

İstanbul'un 1453'te Fethinden hemen sonra, Fatih Sultan Mehmed Han yapıyı kendi vakfiyesine dâhil etmiş ve camiye çevirmiştir. Yapı, Fatih Külliyesi medreseleri tamamlanana kadar İstanbul’un Osmanlı dönemine ait ilk eğitim kurumu olarak kullanılmış ve dönemin büyük âlimlerinden Molla Zeyrek Mehmet Efendi'nin müderris olarak atanmasıyla medreseye dönüştürülmüştür. Bugün "hazırcevap" anlamına gelen "Zeyrek" lakabıyla anılan Molla Mehmet Efendi'den dolayı yapı "Zeyrek Cami" olarak adlandırılmış ve semt de adını buradan almıştır ("Zeyrekhane" olarak da anılır).

Yapının camiye çevrilmesiyle birlikte, üç kilise mekânı da Müslümanların ibadetine açılmıştır. Yapının Osmanlı döneminde geçirdiği en önemli kültürel değişikliklerden biri, 18. yüzyılda (özellikle 1766 depremi sonrası) yapılan onarımlarda Barok üslubunda mihrap, mermer minber ve ahşap kürsünün eklenmesidir. Özellikle minber, Bizans döneminden kalma renkli mermer levhaların ve dini ifadeler içeren monogramların dahi korunduğu bir biçimde kullanılmasıyla, Osmanlı hoşgörüsünün ve mimari felsefesinin başarılı bir örneği olarak nitelendirilmektedir.

1953 restorasyonunda ahşap taban kaldırıldığında, iç süslemelerin en güzeli kabul edilen mozaikler ortaya çıkmıştır. Bu mozaiklerin zemindeki figürlerinde, Antik çağ mitolojisindeki bir varlığın tasvir edilmesi şaşırtıcı bulunmuştur. Ayrıca, apsiste kapatılan bir pencerenin kemerinin içinde altın zeminli mozaiklerle süslü olduğu görülmüştür.

Yapılan arkeolojik ve kimyasal araştırmalar, Batı bölüm ve alt yapıdan toplanan 11. ve 12. yüzyıllara ait cam pencere, kap ve cam parçalarının analiz edildiğini göstermektedir. Bu numunelerin tamamı soda-kireç-silika camı olup, ikisi bitki külü bazlı ve natron ile bitki külü camlarının karışımından oluşan iki farklı bileşim grubuna ayrılmıştır. Bu bulgular, 11. ve 12. yüzyıllarda Bizans İmparatorluğu ile Orta Doğu (muhtemelen Şam/Banias ve Sur bölgeleri) arasında bitki külü camlarının iyi kurulmuş bir ticaretinin varlığına işaret etmektedir.

Ayrıca caminin mahzeninde keşfedilen garip şekiller, kötü ruhları kovmak için yapıldığı düşünülen apotropaic semboller olarak tanımlanmıştır. İddiaya göre, bu semboller Avrupa'daki benzerlerinden 500 yıl daha eski olabilir, zira yapı 12. yüzyıl başlarına tarihlenirken, Avrupa'daki benzer semboller genellikle 16. veya 17. yüzyıla aittir. Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde bu bölgede karakoncolos adı verilen varlıkların mağaralardan çıkıp girdiğinden bahsetmesi de bu mistik atmosfere dair kültürel bir kayıttır.

Zeyrek Cami, tarihi İstanbul'un siluetinde Fatih ve Yavuz Selim Camileri gibi büyük Osmanlı külliyeleri tamamlandıktan sonra ölçek olarak mütevazı kalsa da, Bizans mirası ve Osmanlı dönüşüm pratiklerinin önemli ve kıymetli bir örneği olarak varlığını sürdürmektedir.

 

Zeyrek Cami’nin Mimari Özellikleri

Zeyrek Cami, İstanbul'da ayakta kalan en büyük Bizans dini yapısı olup, Orta Bizans mimarisinin en iyi örneğini temsil etmektedir. Yapı, M.S. 1118 ile 1136 yılları arasında inşa edilmiş ve zamanla bir araya getirilmiş üç farklı yapıdan oluşmaktadır.

Bizans Dönemi Yapısal Özellikleri

Zeyrek Cami'nin üç ana bölümü ve plan tipleri şunlardır:

1.     Güney Kilise: Kompleksin ilk inşa edilen bölümü olup, dört sütunlu kapalı haç planlıdır. Bu kilise üç apsislidir. Ana mekânı, on iki pencereli yüksek kasnaklı bir kubbe örter.

2.     Kuzey Kilise: Bu bölüm, Bizans mimarisinin yaygın tiplerinden biri olan Yunan haçı planına sahiptir. Haçın kolları beşik tonozlarla örtülüyken, merkezde kasnaklı bir kubbe yer alır; hacmin köşelerinde kalan alanlar ise çapraz tonozlarla örtülüdür. Kuzey Kilise'nin saçakları boyunca köpek dişi ve üçgen motifleriyle oyulmuş bir friz bulunur.

3.     Mezar Şapeli (Orta Şapel): İki kilisenin arasında yer alır ve imparatorluk ailesine ait bir mezar yeri işlevi görmüştür. Küçük bir yapı olduğundan yan nefleri yoktur ve tek apsislidir. Şapel, iki kubbe ve fıçı tonozlarla örtülmüştür. Ayrıca bu şapelin mermer döşeme ve duvar kaplamaları orijinal haliyle korunmaktadır.

Kuzey ve Güney kiliselerine ait narteksler, ortadaki şapelin önünü kapatarak birleşmektedir. Yapının duvar örgüsünde, Bizans Orta Dönem mimarisinin tipik özelliği olan, tuğla sıralarının harç içine gömüldüğü gizli tuğla tekniği kısmen kullanılmıştır. Yapılan onarımlar sırasında, apsis üstündeki boşlukta dolgunun hafifletilmesi amacıyla amforaların kullanıldığı tespit edilmiştir. 1953 restorasyonunda ahşap taban kaldırıldığında, iç süslemelerin en güzeli kabul edilen mozaikler ortaya çıkmıştır.


Osmanlı Dönemi Mimari Müdahaleleri

İstanbul'un fethinden sonra camiye dönüştürülen yapıda, ibadet alanı oluşturmak amacıyla üç kilise arasındaki duvarlar yer yer yıkılarak tek bir mekân haline getirilmiştir.

Osmanlı döneminde eklenen temel yapılar şunlardır:

·        Camiye tuğladan tek şerefeli bir minare yapılmıştır.

·        Duvar oyularak mihrap eklenmiş ve tabana ahşap döşeme yapılmıştır.

·        Özellikle 18. yüzyılda (1766 depreminden sonra) yapılan esaslı onarımlar sırasında mimari yapıya Barok üslubu hakim olmuştur. Bu dönemde alçı mihrap, mermer minber ve ahşap vaaz kürsüsü Barok üslupta yeniden yaptırılmıştır.

·        Yapının merkezindeki sütunların yerini, Barok profilli taş örme payeler almıştır.

·        Caminin güneyine hünkâr mahfili eklenmiş, bu mahfilin zengin ahşap işçiliği günümüze ulaşmıştır.

 

Zeyrek Cami’nin Çevresel Özellikleri

Zeyrek Cami, İstanbul'un Tarihi Yarımada'sında, Fatih ilçesi sınırları içinde ve Haliç'e hakim, yüksek bir yükselti (Zeyrek püştesi/seddi) üzerinde konumlanmıştır. Bu belirgin coğrafi konumu, yapının kent siluetindeki görünürlüğünü artırmıştır.

Cami ve çevresi, 1985 senesinde UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi'ne dâhil edilen İstanbul'un tarihi alanları arasında yer almaktadır. Yapı, Fatih ve Süleymaniye külliyeleri arasındaki bölgede, geleneksel ahşap mahalle dokusuyla çevrili önemli bir bileşendir. Semt, Fatih Sultan Mehmed'in medreseye atadığı Molla Zeyrek Mehmet Efendi'den adını almıştır ve Zeyrekhane olarak da bilinir.

Çevresel yapıyı belirleyen en önemli özelliklerden biri, bölgenin Bizans döneminden beri teras ve setlerle kademeli olarak şekillendirilmiş olmasıdır. Manastır kompleksinden günümüze ulaşmayan yapıların altında olduğu anlaşılan sarnıçlar hâlâ caminin çevresinde mevcuttur.

Yapının bulunduğu alanın jeolojik analizleri, buranın aslında Trakya Formasyonu adı verilen ana kaya üzerinde olduğunu gösterse de, hemen yakınında yapılan zemin etütlerinde, kiremit ve tuğla parçalı, 11 metre kalınlığında bir dolgu tabakası tespit edilmiştir. Bu zemin koşulları, yapının tarih boyunca maruz kaldığı depremler ve yangınlar sonucu aldığı hasarları (özellikle 1766 ve 1894 depremleri) etkilemiştir.

 

AA: https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/molla-zeyrek-camisi-kullerinden-dogdu/1491313

Kaynakça

“Ayasofya’dan sonra ayakta kalan en büyük dini yapı ‘Zeyrek Camii’”. Fikriyat Gazetesi. https://www.fikriyat.com/kultur-sanat/2018/05/04/ayasofyadan-sonra-ayakta-kalan-en-buyuk-dini-yapi-zeyrek-camii (22 Kasım 2025).

Esmer, Mine. 2014. “Zeyrek Camii Hünkâr Kasrı ve Mahfili”. Restorasyon ve Konservasyon Çalışmaları Dergisi (12): 44-54.

“History of Istanbul”. 2025. Vikipedi. https://en.wikipedia.org/w/index.php?title=History_of_Istanbul&oldid=1311830956 (15 Kasım 2025).

Kaplan, Michel. 2011. “Büyük bir İmparatorluk vakfı: Pantokrator (Zeyrek camii)”. İçinde Bizans : Yapılar, meydanlar, yaşamlar, IFEA/Kitap yayınevi, ed. Annie Pralong. İstanbul: Institut français d’études anatoliennes, 118-34. doi:10.4000/books.ifeagd.1687.

“Kiliseden Camiye Dönüştürme ve İstanbul’da Kiliseden Dönüştürülen Camiler Hakkında Notlar görünümü”. https://dergi.fsm.edu.tr/index.php/ia/article/view/999/983 (22 Kasım 2025).

“Monastery of Christ Pantokrator”. The Byzantine Legacy. https://www.thebyzantinelegacy.com/pantokrator-monastery (15 Kasım 2025).

Ousterhout, Robert, Zeynep Ahunbay, Metin Ahunbay, ve Aysin Özügül. 2000. Study and Restoration of the Zeyrek Camii in Istanbul: First Report, 1997-98. Washington, DC: Dumbarton Oaks, Trustees for Harvard University. http://archive.org/details/DOP54_16_Ousterhout_Ahunbay_Ahunbay_and_Ozugul (15 Kasım 2025).

Saglik, Cagri. 2023. “Zeyrek Camii / Molla Zeyrek Camii”. Turrehberin.com. https://www.turrehberin.com/zeyrek-camii-molla-zeyrek-camii/ (15 Kasım 2025).

Şaşmaz, Erol. “Tarihi Mekanlar Kişisel Ansiklopedi”. https://www.turkiyenintarihieserleri.com/?oku=372 (15 Kasım 2025).

“Ulusal Tez Merkezi | Anasayfa”. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezDetay.jsp?id=gY7QbBXMZe2l9TVk2snuwQ&no=4jfjS5EmYAKSATC9UNenMQ (22 Kasım 2025).

Yılmaz, Hayri Fehmi. “ZEYREK KİLİSE CAMİİ”. TDV İslâm Ansiklopedisi. https://islamansiklopedisi.org.tr/zeyrek-kilise-camii (15 Kasım 2025).

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ufuksal Koordinat Sistemi ve Parametreleri

Tarihte, gözlemciyi, gökcisimlerini, Güneş'i ve gökadamızı temel alan birçok koordinat sistemi olmuştur. Biz bu yazıda Ufuksal Koordinat Sistemini tanıyacağız. 

Strabon ve Yanık Ülke

Coğrafyacı Strabon'un Gözünden Manisa Kula

DeepSeek: Yapay Zeka Modellerinin Yeni Gözdesi

DeepSeek nedir? Rakibi ChatGPT İle Kısa Bir Karşılaştırılması