Hayatımıza giren insanlar, sadece girmekle kalmaz; onu inşa da ederler. Bu inşa sürecini Kuhn'un paradigma kavramına benzetiyorum. Bir bunalım döneminin ardından insan, yeni bir düşünce dünyası arar ve bunu en iyi sunan kişi galip gelir. Bu kazanç bir devrimle başlar. Ardından olağan duruma geçilir. Artık güncel problem, yeni bir çözümle tanışmış ve ortadan kalkmıştır. İnsanın ihtiyacı her yaşta değişir. Bazen ihtiyacı olan şey şarkılardır, bazen felsefedir; nihayetinde ise somut bir yönelim vardır. Bu, karşıdaki rol model ile mümkün olur. Hayatım bir spektrum olsaydı, birçok dalga boyuna ev sahipliği yapardım. Yükselişler ve düşüşlerle dolu bir grafikte iyi bir özet sunardım. Burada belki insan doğasını tartışmak gerekebilir: Karmaşık duran ama bilimle açıklanabilen bir yapı. İnsanın insana duyduğu ihtiyaç. En yakın akrabası, onun gibi düşünen, konuşan; DNA olarak da en yakın tür. Benim insana duyduğum ihtiyacı yoğun tutan bir sevgi var. Bir şeyleri sevmem, kendimi ona adamam, ...
Bugünlerde sakinlik nedir, huzur nerede bulunur gibi sorular soruyorum kendime. Dünya’da ücra bir nokta var mı kalabalık insan topluluklarından maksimum ne kadar uzaklaşabilirim gibi sorular zihnimde beliriyor. Belirdikçe bir keşif alemi açılıyor ve bunların arasında kendimi yeni kıtalar keşfetmeye girişin Kolomb gibi hissediyorum. Başlangıçtaki amaçlar ne kadar farklılaşsa da eninde sonunda bir yere yerleşiyorum, çadırımı güzelce kuruyorum. Zihnimin geceye hazırlanıp bana bir yuva kurduğuna inanarak düşünmeye devam ediyorum.