“Şimdi sayın masa,
Tanıma kanun, yasa.
Çünkü ben değilim kadı,
Sen değilsin mülk.”
Masa, sınırları çizen bir ölçüdür. Herkesin bir masası vardır ya da masadan bir payı. Son akşam yemeğinde meşhur uzun masada İsa’nın ekmeği bölüp bedenine benzetmesi ve şaraba “kanımdır” demesi masanın ölçüleri dahilinde gerçekleşmiştir. On üç kişi; masada dizilen kadeh, tabak ve üstündeki yiyecekler ile birliktedir. Aralarında bir düzen oluşmuş, herkes yemek ve içeceğine erişebilecek sınırları çizmiştir. Artık kimin elini nereye uzatacağı bellidir; hangi tabağı kullanıp kullanmayacağı... Fakat bu masada bazı şeyler belli de değildi. İsa ekmeği parçalamadı sadece, kendisini kurban edeceğini de ima etti.
Ona kimin ihanet edeceğini Yuhanna’ya şöyle bildirdi:
“Lokmayı kime batırıp verirsem, işte odur.”
Sonra lokmayı Yahuda İskariyot’a uzattı.
“O lokmayı alır almaz Şeytan onun içine girdi.”
İsa da ona dedi ki: “Ne yapacaksan, hemen yap.”
Yuhanna 16:33
Bunları size, bende esenliğiniz olsun diye söyledim. Dünyada sıkıntınız olacak. Ama cesur olun, ben dünyayı yendim!
İhaneti önceden bilen İsa, artık dünyayı yenmişti. Havarilerini motive edip cesur olmaları yönünde ikazlarda bulundu. Dua etmek üzere Zeytin Dağı’na giden İsa, orada tutuklandı. Başına gelecek her şeyi biliyordu. Masada havariler birbirine bakarken, o sadece Tanrı’ya kavuşmayı bekledi. Kendisine ihanet eden Yahuda İskariyot ile daha önce de imalı konuşmalar yaptı, ona bir fırsat sundu yolundan dönmesi için. İsa bu fırsatları sunsa da, kendisini kurban edeceği süreç oluşmaya devam etti. Cuma sabahı Yahudi din adamları ve Roma valisi Pontius Pilatus’un önünde yargılandı ve çarmıha gerilmesine karar verildi. Cuma sabahı çarmıha gerilen İsa, öğlene doğru acılar içinde öldü. Aynı günün akşamına kadar cesedi mezara konuldu (Şabat başlangıcı).
Cuma akşamı Şabat başlangıcı olduğu için, Yahudiler tarafından defin hızlıca tamamlanmıştır. Ertesi gün, Cumartesi, Şabat günüdür. Sessizlik hâkimdir, ateş yakılmaz, herkes evdedir. Bir dinginlik günüdür. Ve Pazar günü, İsa’nın ölümünün üçüncü günü, kadınlar mezarı boş bulmuştur. Mary Magdalene, mezarı boş gören ilk kişi olmuş ve İsa’nın fiziki ve ruhani olarak dirilmesine tanık olmuştur (Paskalya Bayramı olarak kutlanıyor).
Masadan başladık, İsa’nın dirilişine kadar geldik. Geldik gelmesine ama neden? Dirilişe giden yolda başlangıç hikâyemizi neden masadan, onun ölçülerinden aldık? Çünkü ben de bir masaya oturup, orada ölüm fermanımı ilan ettikten sonra dirildim. Aramızdaki fark ise beni öldürüp diriltenler hep aynıydı. Wittgenstein bazen öldürdü, kuvvetli bir şekilde tekrar hayata getirdi. Aristoteles’in bir yumruğuyla yere serildim ama beni daha güçlü ayağa kaldırdı. Bazen Das Mann gibi fırlatıldım ve yere çakıldım ama Dasein bir şekilde bulup göklere çıkardı.
Masalarda ölüp dirildim. Şimdilerde beni öldürüp tekrar dirilten yeni bir kahramanım var. İsmini söylemem ama Orhan Veli’nin “Ben Orhan Veli” şiirindeki iki dize ile noktayı koyabilirim:
“ismini söyleyemem,
edebiyat tarihçisi bulsun.”
Yorumlar
Yorum Gönder